Transatlantik: New York'a sosyalist ve Müslüman başkan | Sudan'da neler oluyor?

05.11.2025 medyascope.tv

5 Kasım 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Transatlantik’i yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Transatlantik'le karşınızdayız.  Washington'da Gönül Tol ve Ömer Taşpınar'la birlikteyiz. Arkadaşlar merhaba. 
Gönül Tol: Merhaba Ruşen. 

Ruşen Çakır: Bugün ağırlıkla sizin orada yaşanan seçimleri konuşacağız.  Benim gördüğüm kadarıyla Demokratlar hem seçimlerden hem referandumdan başarıyla çıktı. Ama en çarpıcısı, New York'ta, Müslüman kimliğini sahiplenen ama kendisini sosyalist olarak tanımlayan, Filistin destekçisi genç bir isim, belediye başkanı olarak seçildi. Bu herhalde ABD çapında, New York şehrinde başlı başına bir tür devrim gibi bir olay. Gönül, senin bugün işlerin çok yoğun, seninle bu seçimleri konuşalım, sonra seni uğurlayalım. Biz Ömer'le yine seçimleri ve Afrika’daki can sıkan, süren ama tırmanan Sudan iç savaşını da konuşacağız. Gönül seninle New York başta olmak üzere seçimler konusundan başlayalım. Trump herhalde gece uyuyamayacaktır ya da uyuyamamıştır.
Gönül Tol: Evet. Seçimleri Zohran Mamdani’nin kazanması çok önemli bir tarihi an. Çünkü kapitalizmin başkenti olan New York’ta, kendisini demokratik sosyalist olarak tanımlayan ve böyle bir ajandayla kampanya yapan bir insan, belediye başkanı olarak seçildi. Mamdani'nin seçilmesi pek çok ilki temsil ediyor. İlk kez Müslüman bir isim New York şehrinin belediye başkanı olacak. Aynı şekilde, Doğu Asyalı ilk isim. Mamdani'nin seçilmesinde tabii ki kimliğinin, kültürel arka planının ne olduğu önemli, ama bu hiçbir zaman kampanyasının ana ayağı olmadı, bunun altını çizmek gerekiyor. Ömer, Mamdani'nin babasının yazdığı kitabı daha iyi biliyor, onunla ilgili bir şeyler söyleyecektir. Babasının yazdığı kitapta çok çarpıcı bir vurgu var ve burada da çok konuşuluyor. Mamdani'ler, siyasetin kültür ve kimlik ekseninde yürütülmesinin, gerçekten sistemik olan eşitsizliği gölgeleyen bir şey olduğunu söylüyorlar. Bu nedenle kültürel siyasete ya da kimlik siyasetine karşı çıkan bir tarafları var. Mamdani de aslında babasının kitabında belirttiği şeyi kampanyasına uyguladı.
Tekrar şunu söylemek lazım: Zohran Mamdani’nin bir Müslüman olması ve Gazze'deki duruşu önemli, fakat bunların hiçbiri kampanyasının ana eksenini oluşturmadı. Kampanyasının ana ekseni yaşam pahalılığıydı ve kampanyasını bunun üstüne inşa etti. Bedava ulaşım, kira artışlarının dondurulması, bedava çocuk bakımı sözünü verdi. Seçim zaferinden sonra da Trump'a meydan okudu. Fakat kampanyasının ana ayağı hiçbir zaman ‘’Trump geldi ve demokrasi elden gitti’’ mesajı olmadı. Burada ekonomik mesaj çok önemliydi, onun altını çizmek gerekiyor. Mamdani, kampanyasında Trump'ın demokrasi ajandasına vurgu yapmamasına rağmen, seçim zaferinde bu rol oynadı. Nasıl bir rol oynadı? Ona oy veren insanlar, özellikle genç seçmenler nezdinde rol oynadı. Çünkü bu genç seçmene göre Trump'ın 2024’teki seçim zaferinin sebeplerinden bir tanesi, Demokrat Parti'nin müesses nizamının yaptığı yanlış seçimler. Genç seçmen Mamdani'ye oy vererek, aslında Demokrat Parti'ye de şu mesajı vermiş oldu: “Artık Demokrat Parti'yi domine eden düzeni kınıyoruz. Yeni bir vizyon, yeni ve genç bir liderlik, yeni bir siyaset yapma şekli ve yeni bir mesaj gerekiyor.” O yüzden bu, Cumhuriyetçilere ve Trump'a bir başkaldırı olduğu kadar, aynı zamanda kendi partileri Demokrat Parti'nin müesses nizamına da bir başkaldırıydı. O nedenle de çok büyük sembolik önemi var.
Tabii bu, sembolik açıdan çok önemli ama aynı zamanda riskler de barındıran bir şey. Nasıl bir risk var? Birincisi, hem Demokrat Parti'nin sol ve ilerici kesimi hem de Cumhuriyetçiler, Mamdani’nin zaferini 2026'da kendi ajandalarını güçlendirmek için kullanacaklar. Demokrat Parti'nin sol kesimi “Bakın o kadar zaman ‘komünist’ olarak yaftalanmaktan, kimlik siyasetinden korktuk. Oysaki aslında farklı bir siyaset mümkün ve bunlardan korkmadan, partiyi biraz daha sola kaydırarak siyaset yapabiliriz” mesajını vermeye çalışacak. New York dışında salıncak eyalet olarak görülen Michigan, Wisconsin, Pennsylvania, Georgia, Arizona gibi yerlerde bu nasıl tekrarlanabilir, benim o konuda soru işaretlerim var. Çünkü sonuçta New York şehri dediğimiz yer, Demokratların ve Demokrat Parti’nin ilerici kanadının çok güçlü olduğu bir yer. O nedenle de Mamdani'nin kazanması aslında bir taraftan da şaşırtıcı değildi.
Bir de şunu söylemek lazım; Mamdani’nin kazanması önemli ve Demokrat Parti’nin 2026 ara seçimlerindeki stratejisi açısından buradan çıkaracağı dersler olacaktır. Ama o dersi çıkarırken de dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü Mamdani'yi ortaya çıkaran, onun zaferinin önünü açan şartlar çok biricik şartlardı. Mesela eski New York Valisi Demokrat Partili aday Andrew Cuomo ve bir önceki New York Belediye Başkanı Eric Adams, New York'ta Demokrat Parti'nin ana aktörleriydi. Bu iki kişinin adı skandallara bulaşmıştı. Eric Adams’a, Türk iş insanları ve Amerika’daki bazı Türk yetkililerden yasa dışı bağış kabul etme suçlaması yöneltilmişti. Ayrıca, Eric Adams, Trump’la bir anlaşma yapmıştı. Kendisine mahkemelerin başlattığı yolsuzluk soruşturmalarının düşürmesi koşuluyla, Trump'ın göçmen karşıtı politikalarına destek vermişti ve bu olay, New York’ta Demokrat Parti tabanında korkunç bir tepkiye sebep olmuştu. Andrew Cuomo da cinsel istismardan tutun da birçok şeye kadar hakkında bir sürü skandallar olan bir isimdi. Dolayısıyla, Mamdani böyle bir konjonktürden yükseldi. Siz o biricik şartları salıncak eyaletlerde yeniden tekrarlayabilir misiniz, o önemli bir soru işareti.
Cumhuriyetçiler de 2026’da Mamdani'yi bir öcü olarak göstererek kampanyalarının merkezine oturtacaklar. “Bakın Demokrat Parti dediğiniz, işte böyle komünistlerden oluşuyor” diyecekler. Trump zaten New York’taki belediye başkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde Mamdani’yi ‘’komünist’’ olarak nitelendirmişti. Bundan sonra da kampanyasını ilericiliğe, komünizme karşı o korkuyu ateşleyerek kullanacak. O nedenle Mamdani’nin seçilmesi, bir taraftan Demokrat Parti açısından da risk oluşturuyor. Demokrat Parti'nin alması gereken dersler var. Bence hangi dersleri almalı? Birincisi, Mamdani'nin sosyal medyayı çok etkin kullanmasından tutun, kapı kapı gezip kendisine inanmayan ve kendisine çok uzak duran seçmeni dahi ikna etme, o birebir etkileşim halinde olma yöntemi çok etkiliydi; Demokrat Parti kesinlikle bu yöntemi kullanmalı. İkinci etkin yöntemi, dediğim gibi, hep ekonomik mesaja vurgu yapmasıydı. Bu, Demokrat Parti’nin uzun süredir yapmadığı bir şeydi.
Bu arada, sadece New York'ta yapılmadı seçimler. New Jersey'de ve Virginia'da da valilik seçimleri yapıldı ve orada da Demokrat adaylar açık ara farkla kazandılar. Fakat oradaki adaylar, Mamdani gibi partinin marjinal kanadından değil, daha ılımlı insanlardı ve bunların verdiği mesaj da bütünüyle ekonomi üzerineydi. Mesela Virginia'daki Demokrat aday valilik seçimlerini kazandı, Trump’ın DOGE (Department of Government Efficiency- Hükümet Verimliliği Departmanı) uygulaması nedeniyle, federal hükümette çok kesintiye gidilmişti. Virginia bu kesintilerden çok etkilenen bir eyalet. Çünkü Virginia'da federal hükümet için çalışan on binlerce insan var ve bu kesintiler onları birebir etkiledi. Demokrat aday, tamamen bunun üzerinden Trump'a saldırarak o zaferi kazandı. Benzer şekilde New Jersey'de de yaşam pahalılığına çok vurgu yapıldı. Şunu da söylemek lazım: Trump seçimlere şöyle müdahale etti: New Jersey'i New York'a bağlayan büyük bir altyapı projesi var. Trump, bu altyapı projesi için fonu keseceğini açıkladı. Oradaki demokrat aday da hem ekonomi vurgusu yaparak hem de Trump’ın bu müdahalesini kullanarak seçimi kazandı. Ama bu her iki aday da ılımlı adaylardı. Sonuç olarak, Mamdani’nin kazanması New York için çok önemli ve tarihi bir başarı. Fakat bunu alıp, diğer kritik eyaletlerde uygulamak kolay bir şey değil. Bence Demokrat Parti'nin önündeki yanıtlanması gereken sorulardan birisi “Bundan Amerika'nın tamamı için nasıl bir ders çıkarabiliriz ve 2026 seçim stratejimizi nasıl hayata geçirebiliriz?” olacak.
Şununla bitireyim: Mamdani'nin vaatleri, söz verdiği şeyler çok önemli. Zaten “demokratik sosyalizm” diyor ki bu çok önemli bir kavram. Fakat çok büyük sözler verdi. Bunları gerçekten hayata geçirebilirse, Demokrat Parti'nin sol kanadı için tarihi bir başarı olur. Fakat hayata geçiremediği takdirde, bu, o kanadın altını oyacak bir şey olur. Çünkü bütün Amerika ve hatta dünya, bunu bir deney olarak görüyor. Bu ‘’demokratik sosyalizm’’ deneyinin başarıya uğramasının pozitif etkileri olacağı gibi, başarısız olmasının da ciddi sonuçları olacaktır.

Ruşen Çakır: Teşekkürler Gönül. Erken ayrılmak zorunda olduğunu biliyorum. Seni uğurlayalım, kolay gelsin. Ömer'le devam ediyoruz. ‘’Sosyalizm öldü’’ demişlerdi ama kapitalizmin kalbinde yeniden canlandığını gördük. Olayın sembolik yönü de çok kuvvetli. Ama mesela Türkiye'de AK Partili birçok kişi, Mamdani'yi acayip sahipleniyor. Herhalde Mamdani Türkiye'de yaşasaydı ya Kent Uzlaşısı’ndan ya da başka bir şeyden içeride olurdu diye düşünüyorum. Mamdani’nin, Müslüman kimliğini kabul etmenin ötesinde bir Müslümanlığı yok herhalde. Yani İslamcı bir profil değil.
Ömer Taşpınar: Marksist kimliği daha önde. Türkiye'de de Marksist kimliği daha önde olan yazar çizerler vardır. Mesela İhsan Eliaçık galiba öyle. İsimlerden emin değilim, sen daha iyi biliyorsun. Ama Müslüman. Bu arada Mamdani’nin Müslüman oluşu, kültürel bir Müslümanlık. 

Ruşen Çakır: Küçük bir düzeltme yapayım: İhsan’ın durumu tam tersi. Önce İslam'dan gelip sonra solu seçiyor, İslamcı solcu oluyor. Ama Mamdani’ninki Müslüman solculuk. 
Ömer Taşpınar: Evet. Gönül’ün söylediği şey önemli. Zohran, Marksist. Mesela babası Mahmood Mamdani Marksist, ateist bir adam, Columbia Üniversitesi'nde profesör. Kolonyalizm üzerine çok da güzel kitapları var.  Yani tam bir Marksist, muhtemelen ateist. Mahmood Mamdani, vulgar Marksizm'de olduğu gibi, dinin, toplumun afyonu olduğunu düşünen, kitleleri uyutmak için kullanılan bir araç olduğunu düşünecek çerçevede bir Marksist. Oğlu Zohran Mamdani sol gelenekten geliyor. Aldığı eğitime baktığımızda, yaptığı master derecesi için gittiği okul, Amerika'da sol kimliğiyle tanınan bir yer. Aynı zamanda, Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri (DSA) grubunun üyesi. Onlar da dinle çok ilgisiz insanlar. Müslümanlık meselesi nereden çıktı? Mamdani, Müslüman kimliği üzerinden kendisine saldıranlara karşı geri adım atmadı, “Ben ateistim” demedi. O takdir edilecek bir şey.
Bir de tabii konjonktür önemli. Hamas ve İsrail, şehir de Amerika'da Musevi lobisinin en güçlü olduğu, 2 milyon Musevi’nin yaşadığı New York olunca… Tıpkı Erdoğan gibi, Hamas’ı terörist örgüt olarak değil, direnişçi olarak kabul etmesi. AKP’lilerde herhalde o nedenle bir sempati var. Sonuçta Hamas’ı kolonyalist bir güçle savaşan bir örgüt olarak kabul etti ve 7 Ekim Saldırılarını da hemen kınamadı. Bunlar nedeniyle Müslüman kimliği ortaya çıktı. Bunlar aslında New York siyasetinde gaf olarak görülebilir.
Bir de son haftasında rakibi Cuomo’nun söyleşi yaptığı kişi “Eğer 11 Eylül’de New York’ta böyle bir belediye başkanı olsaydı, kahkaha atardı herhalde” dedi. Cuomo da ona cevap olarak “O başka mesele” dedi, “Saçmalamayın öyle bir şey yok” demedi, ki bu çok önemli bir andı. Çünkü neredeyse ‘’El Kaide’ye sempati duyuyor’’ demeye getirdi. Halbuki yıllar önce, Cumhuriyetçi Parti'nin radikal tabanı, ‘’Barack Obama, Müslüman’’ diye kampanya başlatmıştı. Hatırlarsan, o zamanlar Obama'nın rakibi, Cumhuriyetçilerin adayı John McCain'di. McCain’e “Obama bir Müslüman ve biz bundan çok korkuyoruz” gibi bir soru sorulmuştu, McCain “Ben bu söylentilere inanmıyorum. Obama vatansever ve çok iyi bir insan” diye cevaplamıştı. Sanki Müslüman, vatansever ve çok iyi bir insan olamaz gibi. Ama en azından Obama'yı birazcık savunmaya kalktı. Burada Cuomo onu da yapmadı ve bir bakıma kimlik siyaseti üzerinden vurmaya, New York’un Yahudi tabanını, Cumhuriyetçi tabanı da mobilize etmeye çalıştı.
Tabii ki Mamdani üzerinden Amerikan seçimlerini analiz etmenin belirli sınırları var. Çünkü New York şahsına münhasır bir yer. New York'ta başarılı olan, ‘’New York'u alan Amerika'yı alır’’ diyemeyiz. Hani “İstanbul'u alan Türkiye’yi alır” deniyor ya, New York'u alan Amerika’yı alamıyor. New York'a belediye başkanı seçilenler bazen böyle sol kökenli oluyor. Mesela Demokrat Parti'den Bill de Blasio, sola yatkın, anaokullarını, ilkokul öncesi eğitimi, kreşleri sübvanse etmek isteyen bir belediye başkanıydı, başarılı olamadı. Ama seçildi ve galiba iki dönem de belediye başkanlığı yaptı. Zaten New York'un Demokrat Parti içinde daha sol bir kimliği var. New York tabanındaki bu gençlerin de çoğu, Cortez ve Bernie Sanders ekolüne sempati duyanlar. Mamdani'nin yaşadığı Brooklyn'deki Astoria bölgesinde… Benim kızım Ohio’da sol bir üniversiteden mezun oldu. Şu anda Brooklyn, Astoria’da oturuyor ve ben de bu yaz gittiğimde orada çok ciddi bir gelir dağılımı bozukluğu olduğunu gördüm. Manhattan'dan kopuk olarak bir New York var. Manhattan bir ada biliyorsun. Bir de bunun etrafında Bronx, Queens, Brooklyn gibi daha orta sınıf, fakat aynı zamanda ciddi derin yoksulluğun olduğu bölgeler var. O açıdan baktığımızda, New York şehri gerçekten de Amerika'da gelir dağılımının çok bozuk olduğu yerlerden bir tanesi. Sol, o açıdan da güçlü ve Mamdani o sol tabanı, o gençleri çok başarılı bir şekilde, TikTok'u, sosyal medyayı çok iyi kullanarak mobilize etti. Karşısındaki rakiplerinin daha beceriksiz, müesses nizamla özdeşleşmiş olması da önemliydi.
Şimdi burada sorulacak soru şu. Mamdani bir belediye başkanı olarak bu vaatlerini ne kadar yerine getirebilir? Çünkü ulaşımı bedava yapmak, ulaşımı düzeltmek, kreşleri bedava yapmak, kira kontrolü olan iki milyon kadar yerleşim yerinin kiralarını dondurmak, yeni yerleşim yerleri açabilmek, zenginlerden alınan vergiyi arttırmak, özellikle Wall Street ve finansal kesime, finansal transaksiyon vergisi getirebilmek gibi çok radikal vaatler sundu. Bütün bunlar onun yetki alanı içinde bile değil. New York eyaletinin bir valisi ve New York Eyalet Meclisi var. New York'ta vergilerin ne kadar olacağına New York Eyalet Meclisi karar veriyor. Üç dört ayrı vergi türü var. New York'ta vergiler çok düşük değil, eyalet vergisini, federal vergiyi, Manhattan vergisini, her şeyi eklediğinde, %50'ye kadar çıkıyor. Bu, İskandinav ülkeleri hariç, Avrupa'daki büyük şehirlerdeki vergi oranına yakın. Tabii New York'un şöyle bir farkı var: New York'ta %1'lik, 2'lik, 3'lük bir trilyoner kesim var. O trilyonerlere varlık vergisi gibi bir vergi getirirsen, yani mesela bankada 500 milyondan daha fazla serveti olan kişilere özel bir vergi getirdiğinde, bir çırpıda 7-8 milyar doları hemen toplayabiliyorsun. Mamdani onu getirmek istiyor ve onu getirmek için de New York Valisi Kathy Hochul ile beraber çalışmak zorunda. Zaten Kathy Hochul ile beraber bir kampanya yaptılar. O bazı şeylere sempatik bakıyor, ama o vergileri getirebilir mi, Eyalet Meclisinden geçirebilir mi emin değilim. Ama pilot projeler yapabilir. Manhattan'da, hatta daha gerçekçi olarak Queens'de, Brooklyn'de, Bronx gibi daha fakir bölgelerde, kreşlerin bedava haline getirilmesi, bazı otobüs hatlarının bedava hale getirilmesi konusunda pilot projeler geliştirebilir.

Ruşen Çakır: Ömer bir araya gireceğim. Zohran Mamdani’nin babasından bahsettin. Ama annesi Mira Nair çok meşhur bir yönetmendir. Venedik Festivali'nde ‘’Muson Düğünü’’ filmiyle Altın Aslan ödülünü kazandı. Hindistan doğumlu ve benim bildiğim kadarıyla o da sol bir çizgide bir kadın. Çünkü ben Boğaziçi Sinema Kulübü’ndeyken biliyordum, 80'li yıllarda adı çok bilinen, Batılı olmayan kadın yönetmenlerden birisiydi. Babası ayrı elit, annesi ayrı elit.
Ömer Taşpınar: Bir dakika Mahmood Mamdani’nin bir kitabını getireyim.

Ruşen Çakır: Peki, bekliyorum.
Ömer Taşpınar: “Good Muslim, Bad Muslim.’’ Bu kitap, benim okuduğum 11 Eylül sonrası Amerikan dış politikasına soldan en ciddi eleştiriyi getiren kitap. Ben bu adamı tanıyordum ama Zohran Mamdani’nin babası olduğunu da iki hafta önce öğrendim.

Ruşen Çakır: Peki Ömer, Gönül kısaca bahsetti, yapılan seçimlerin hepsini Demokratlar aldı, değil mi? 
Ömer Taşpınar: O mesele çok önemli Ruşen. Dün ben Amerika'da biraz CNN, Fox TV, MSNBC gibi televizyonları da izledim. Sadece New York değil, birkaç eyalet var. Mesela bunların başında Virginia geliyor. Virginia çok önemli bir eyalet ve gerçekten Amerika'nın gidişatını en iyi takip edeceğin eyaletlerden biri. New Jersey veya New York o kadar değil. Ama Virginia’da açık ara Demokrat vali kazandı. New Jersey’de de beklenenden daha rahat Demokrat Vali seçimi aldı. Üç dört eyalette, eyalet başsavcılıklarını Demokratlar kazandı. Güneyde Georgia eyaletinde, Meclis Kurulu’ndaki yeni yapılan bazı seçimleri de Demokratlar kazandı. Yani silme Demokratlar kazandı diyebiliriz. Bu, halkın ekonomik gidişattan memnun olmadığını gösteriyor. Enflasyon tam düşmedi, hayat pahalılığı, gelir dağılımı bozukluğu devam ediyor. Trump'ın getirdiği gümrük vergileri fiyatları arttırıyor. Ama en önemlisi, Trump, borsa fırladığı, çok yüksek olduğu için, zenginler daha da zenginleştiği için ekonominin iyi gittiğini zannediyor. Tamam, borsa yüksek gidiyor, Dow Jones ve Nasdaq çok iyi.  Amerikan ekonomisinde bir duraklama yok. Düşük de olsa bir kalkınma hızı var. İşsizlik çok artmadı. Ama şöyle bir gerçek var: Hizmet sektöründe çalışan Amerikalılar geçinemiyorlar. New York gibi bir şehirde geçinmek imkânsız. Büyük şehirlerde geçinmek çok zor. Kırsal yerlerde de karı koca ancak iki işte çalışırsa geçinebilir, asgari ücretle orada da geçinmek çok zor.
Yani iki Amerika var. Bir gittikçe zenginleşen %10’luk Amerika var, ki o %10, ekonominin %60’ını taşıyor. Bir de alttaki %20-30’luk bir kesim var ki o kesim pastadan oldukça küçük bir pay alıyor ve siyasetten kopmuş, bıkmış durumda. Onlar kendilerine bir kurtarıcı arıyorlar ve o kurtarıcıyı bazen Trump'ta, bazen Obama gibilerde görüyorlar. Kim iktidardaysa ona karşı oy vererek, protesto etmekte görüyorlar. İdeolojik insanlar değil bunlar. Bunlar siyasetten hoşlanmayan, aslında oy da kullanmayan, ama kullanacaksa da kim iktidardaysa ona karşı oy kullananlar. O nedenle, Demokratların büyük bir zafer çıkarmış olması Trump'ın işleri iyi götüremediği anlamına geliyor. Ama Demokratların seçim kazanacak çok iyi bir adayı var mı? Trump sahaya indiğinde, demagojiye başladığında, yine o popülist politikaları ortaya koyduğunda, karşısındakileri kültürel politikalarla kutuplaştırmaya çalıştığında, Demokratların elinde gerçekten Trump'a karşı başarılı, otantik biri var mı? Otantik diyorum, çünkü Zohran Mamdani’nin özelliği otantik ve gerçek birisi olmasıydı. Şu anda siyasette en çok prim yapan şey, yapay olmaması. Maalesef Demokratların son adayı Kamala Harris çok yapaydı. Biden da çok beceriksiz ve, başarısızdı. Artık böyle Obama ya da Bill Clinton gibi liderler çıkarmıyor. Bill Clinton da biraz yapaydı ama en azından siyaseti iyi anlayan, halkla iyi anlaşan biriydi.

Ruşen Çakır: Obama çok güzel uyuyor gerçekten, Obama’nın bir sahiciliği vardı. Ne derece başarılı olduğu ayrı bir şey, ama gerçekten onda öyle bir şey vardı. 
Ömer Taşpınar: Son bir şey daha söyleyeceğim California'yla ilgili. Amerikan siyasetinde şu anda en büyük tehdit, seçim bölgelerinin tekrar şekillendiriliyor olması. Eyalet Meclisleri, kendi kafalarına göre seçim bölgelerini kendi partilerinin kazanabilmesi için şekillendiriyorlar. Bunun en büyük örneğini Texas yaptı. Texas Eyaleti, birkaç tane daha seçim bölgesi yaratarak, Temsilciler Meclisine 5-6 temsilci gelmesini sağladı. Bu, Cumhuriyetçi Parti'nin kazanmasını sağlıyor. Başka eyaletlerde de bunu yapıyorlar. Eğer seçim bölgelerini kendi istediğin şekilde şekillendirebilirsen, kendi adayların ilelebet kazanabilir. Çünkü o bölgedeki siyahi, Hispanik ve fakir oylarını çekip öyle bir harita oluşturuyorsun ki, o haritada istediğini yapabiliyorsun ve o adamlar ilelebet iktidarda kalabiliyor. Temsilci Meclisinde 20-30 yıldan beri iktidarda olan politikacılar var. Buna karşı California ne yaptı? Teksas böyle yapınca, Demokratların elindeki en büyük eyalet olan California da ‘’ben de aynı şeyi yapacağım’’ dedi. Onlar da seçim haritasıyla oynayacak 50 numaralı seçim tasarısını referanduma getirdiler ve halk ona destek verdi. Şu anda California da kendi seçim haritasını, bu sefer Demokratları güçlendirecek ve yeni demokratik Temsilciler Meclisi üyeleri seçecek şekilde kullanıyor. Bu, oyunun kurallarını değiştirmek anlamına geliyor ki çok tehlikeli bir şey. İki taraf da bunu yapıyor. Ama iki yanlış bir doğru etmiyor. Eğer bu seçim bölgelerinin sürekli değişmesi oyununa girersek, zaten adalet, yargının bağımsızlığı, hukuk düzeni gibi konularda şu anda zor bir sınavdan geçen Amerika, bu popülist ve hukukun kurallarının her an değişebileceği bir yere doğru götürebilir bizi. O nedenle, California'da olan, Demokratlar için bir zaferdi, ama bence, ülke için yeni bir girdap bu. Böyle bir kısır döngü içine girecek. Bir sürü eyalet bunu yapacak.
Bana göre Demokratların şu anda aklını başına alıp, bu son seçimlerden önemli dersler çıkarmaları gerekiyor. ‘’Parti nereye gidecek?’’ tartışmaları da belli. Partinin başına, hem sol kesimi hem pragmatik kesimi temsil edebilecek, yetenekli, sahici, otantik, akıllıca ilişki kurabilen, gerektiğinde popülizm, gerektiğinde elitizm, gerektiğinde demokratlık, gerektiğinde halkla beraber popülizm yapabilecek yetenekli bir politikacı gerekiyor. İki tarafı da kullanması gerekiyor. Hem Cortez ve Bernie Sanders ekibini hem Clinton'ları hem Obama’cıları herkesi arkasına alabilecek biri gerekiyor. Kültürel politikalarda da çok da geri adım atmayacak. Cumhuriyetçilere kalsa, şu anda kültürel savaşı kazandılar. Ülkede kadın-erkek eşitliği veya cinsel azınlık konularına hiç girilmesin, o konularda bütünüyle susalım isteniyor. Ama o da mantıklı değil. O konuda da akıllıca bir politika yapacak, ama nihayetinde, ekonomik konuları, hayat pahalılığını en üst düzeyde sorun olarak görüp kampanya yapacak bir demokrat aday gerekiyor. Daha seçimlere yakın değiliz, ama ara seçimlere yakınız ve Demokrat Parti’nin içinde böyle bir aday yok. Cumhuriyetçiler, ‘’parti sola gitti, sosyalizm geldi’’ diye kampanyaya başladı bile. Bu gidişle, ‘’Bernie Sanders’ın partisi, sola kaydı, parti sosyalist oldu’’ diye propaganda yapacaklar. Ona karşı da dengeleyici bir isim gerekiyor. 

Ruşen Çakır: Ömer, Sudan meselesini de biraz konuşalım. 2011’de Sudan'dan ayrılan Güney Sudan’da iç savaş bitmiyor. İç savaş defteri kapandı derken, şimdi yeni bir iç savaş var. Ben biraz baktım, tam anlamadım ama iki generalin savaşı gibi gözüküyor ve özellikle sivillere yönelik çok ciddi katliamlar söz konusu. Örgüt adları da acayip, nedir bunlar? Eskiden, Halk Kurtuluş Ordusu gibi şeyler vardı, bu seferkinin ismi bir garip. Hızlı Destek Kuvvetleri gibi bir şey. Ne demek bu?
Ömer Taşpınar: Rapid Reaction Force (RSF), yani Hızlı Destek Kuvvetleri, daha önce Sudan hükümeti adına savaşan Cancavid milislerinden doğmuş militan bir yapı. Aslında bunlar Sudan Ordusu içinde, Hemedti olarak bilinen Muhammed Hamdan Dagalo adlı generalin milisleri. Cancavid milisleri Darfur'da soykırım konusunda zaten sicili çok kötü olan bir ekip. Cancavid’ler Güney Sudan’ın bölünmesinde de rol oynamışlardı. Güney Sudan Hristiyan ağırlıklı bir nüfusa sahip ve petrolü var. Zaten Güney Sudan ayrıldıktan sonra, Darfur meselesi üzerinden giden iç savaş devam etti. Bugün Darfur, Muhammed Hamdan Dagalo’nun (Hemedti) Hızlı Destek Kuvvetleri milislerinin elinde gibi. Şu son birkaç hafta içinde Sudan Ordusu’nun son kalesi olan Faşir şehrinde soykırım yapıldığı söyleniyor. Biz Gazze’ye odaklanmışken, 2023’ten beri Sudan'daki toplam ölü sayısı 100-150 bini buldu. Resmi rakam daha düşük, ama gerçek rakam 150 bine kadar çıkıyor. 50 milyonluk ülkede 7 milyon kişi yerinden olmuş durumda. Açlık sınırında ve hatta açlığın başladığı birçok bölge var. 50 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz. Zaten Sudan’ın güneyi koptu, şu anda da doğu ve batı olarak bölünüyor. Yani gittikçe bölünen bir Sudan var.
Sudan Ordusu’nun başındaki Abdülfettah el-Burhan, Müslüman Kardeşler’e biraz daha yakın bir isim olarak biliniyor. El-Burhan, Ömer Beşir’in sağ kollarından biriydi. Aslında İslamcı değil, ama onlara daha yakın bir isim. Hemedti’nin ailesine ait Algunade şirketi, 2017’den itibaren Darfur’daki altın madenlerinin çoğunu kontrol etmeye başladı. Birleşik Arap Emirlikleri, hem Sudan’daki altın maden zenginliklerini kullanmak için, hem de İslamcılığa, Müslüman Kardeşler’e karşı olduğu için, Hemedti’nin Hızlı Destek Güçlerine, milyonlarca dolar akıttı. Dolayısıyla, Birleşik Arap Emirlikleri bu savaşın önemli aktörlerinden biri ve Amerika'da da mercek altında şu anda. Zaten Cancavid'ler Kongre'de daha önce soykırımla suçlanmıştı, şu anda da soykırımla suçlanıyorlar. Hemedti ve el-Burhan savaş suçlusu. Bu iki general karşılıklı olarak gerçekten çok kirli bir savaş yürüttüler. Bu arada Türkiye, Rusya ve Mısır da buralara dahil oldu. Türkiye'nin, hem Sudan Ordusu’na hem Hızlı Destek Kuvvetleri’ne insansız hava aracı sattığı biliniyor. Tabii Türkiye bu işe ticari olarak giriyor, ideolojik olarak değil. Türkiye bu bölgede, özellikle Somali'de, ama aynı zamanda Etiyopya'da çok önemli bir aktör. Dolayısıyla Türkiye'nin ne yapacağına da bakılıyor. Ama burada daha büyük aktörler, dediğim gibi, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve belli açılardan Rusya. 

Ruşen Çakır: İsrail ne diyor?
Ömer Taşpınar: İsrail hiçbir şekilde İslamcıların kazanmasını istemez. Ama İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden belki dahil oluyordur. Zaten şu anda İsrail'in başı Gazze nedeniyle belada. Sudan Ordusu’nun başındaki Abdülfettah el-Burhan, Sudan Devlet Başkanı olarak, sanki Sudan çok önemli bir aktörmüş gibi, İsrail’le İbrahim Anlaşmaları’na imza attı. Yani Sudan İsrail'i tanıdı. Çünkü Amerika Sudan’a ‘’İsrail’i tanırsan karşılığında sana bazı ekonomik destekler vereceğiz” dedi ve bu, 2019’da, Trump döneminde oldu. Sudan ve bir de Fas, jeostratejik nedenlerle İsrail'le İbrahim Anlaşmalarına imza attı. Bu iki ülke, ama özellikle Sudan, çok alâkasız. Sudan İsrail’le ilişki kursa ne olur kurmasa ne olur. Ama bu, İsrail, Trump ve Birleşik Arap Emirlikleri açısından da çok önemliydi. Birleşik Arap Emirlikleri burada çok ciddi bir rol oynuyor ve mercek altında. Dediğim gibi hem ticari hem de İslamcılığa, Müslüman Kardeşler ekibine karşı bir pozisyon içinde.
Zaten Sudan, devlet kurumları hiçbir zaman güçlü olmamış, iç savaş, soykırım, toplu kıyımlar ve açlık nedeniyle bütünüyle çökmüş bir devlet halinde. Düşün, Suriye 23-24 milyonluk bir ülkeydi. Sudan 50 milyonluk bir ülke. Kuzeyinde Etiyopya var; orası da dengelerin zor olduğu bir ülke, orada da 110 milyonluk bir nüfus var. Buralar büyük, ama çok fakir, Ortadoğu etki alanında ülkeler. Ortadoğu'nun ideolojik Müslüman Kardeşler ve daha seküler, daha Birleşik Arap Emirlikleri'ne yakın denge dinamiklerinden kendini kurtaramamış, ekonomisi düzlüğe çıkmamış, geçmişinde diktatörlük olan ülkeler. Fakat orada sözde bir geçiş dönemi oldu, 2018'de bir bahar yaşandı. Demokratik seçimler oldu ve Sudan’ın toparlandığını düşündük. İsrail ile anlaşma yaptı, Amerika destek verdi. Ama bu iki generalin, Abdülfettah el- Burhan ve Hemedti’nin egoları, ideolojik çatışmaları, aynı zamanda bölgesel, kavimsel ve aşiret dengeleri nedeniyle, ülke bir iç savaşa girdi. Maalesef Sudan, Somali'de ve Etiyopya’da olduğu gibi, hatta onlardan daha da beter bir iç savaşın içinden çıkamıyor şu anda.
Son aşamada, Sudan’ın dünyanın gündemine gelmesinin nedeni, Hemedti’nin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin, Kuzey Darfur’un başkenti Faşir’i Sudan Ordusu’ndan almaları ve orada soykırım yapmalarıydı. Faşir’de hastanedeki doktorları ve hastanedeki hastaları öldürüyorlar, bütün kasabaları dümdüz ediyorlar, erkek çocukları ve erkekleri öldürüyorlar, kadınların ırzına geçiyorlar. Bahsettiğimiz rakamlar, 20-30-40 bin. Dolayısıyla ortada ciddi bir soykırım var, dünya gündemine giriyor. Benim şu anda Washington’da yaşayan birisi olarak merak ettiğim şey, Amerika, Birleşik Arap Emirlikleri'ni bu konuda uyarabilecek mi? Birleşik Arap Emirlikleri “Bu konuda benim hiçbir desteğim yok. Ben bu meseleye taraf değilim” diyor ama yalan söylüyor. Halbuki bu soykırımı yapan gücün, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından askeri ve ekonomik olarak desteklendiğini bütün dünya biliyor ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle müthiş bir altın ticareti var. 

Ruşen Çakır: Ömer çok teşekkürler. Demokratik sosyalist Müslüman Başkan New York’a hayırlı olsun. Biliyorsun, benim ABD'ye ilk gidişim New York'adır ve New York, güzel şehirdir. Ama tabii orada bu profilde bir belediye başkanı olması hakikaten çok ilginç. Ben en çok, bağımsız aday Andrew Cuomo’nun düştüğü duruma seviniyorum.
Ömer Taşpınar: Ben de. İlginç bir dönem Ruşen. Londra'da da Müslüman bir belediye başkanı var, New York'ta da Müslüman bir belediye başkanı var. Belki bir gün Paris'te de olur. Biliyorsun ben Hollanda'da İslam ve Avrupa üzerine bir ders veriyorum. Hollanda'da, Rotterdam'da uzun süre Fas asıllı bir belediye başkanı vardı. Aslında Avrupa’da, Müslüman bir belediye başkanının olması gereken en önemli şehir Marsilya. Marsilya'nın neredeyse yarısı Müslüman, ama orada henüz bir Müslüman başkan çıkmadı. Dünyada İslamofobinin hâlâ güçlü olduğu bir dönemde, Müslüman kimliğini reddetmeyen birinin, sosyalist olarak, ama aynı zamanda Müslüman kimliğiyle bu seçimleri kazanmış olması çok önemli. Umarım Zohran Mamdani’nin pilot projeleri başarılı olur. 

Ruşen Çakır: İnşallah diyelim. Transatlantik'i burada noktalıyoruz. Ömer çok teşekkürler. İzleyicilerimize de çok teşekkürler. Haftaya görüşmek üzere, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
16.11.2025 İlk gizli tanığım “Meşe”yi geri istiyorum!
15.11.2025 Sakin olan yine kazanacak
14.11.2025 Ekrem İmamoğlu’na erişimi engellemek mümkün mü?
13.11.2025 CHP’yi kapatabilirler mi?
12.11.2025 CHP iddianameye hazır mıydı? | Murat Aksoy değerlendiriyor
12.11.2025 Nihayet İBB iddianamesi: İlk izlenimler
11.11.2025 “Al evine besle” acımasızlığında son nokta
11.11.2025 Açık ve Gizli Köylülük: Toplu Savrulma | Tarık Çelenk ile söyleşi
10.11.2025 Selahattin Demirtaş çıkınca…
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
16.11.2025 İlk gizli tanığım “Meşe”yi geri istiyorum!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı